7 Kasım 2017 Salı

Özel Eğitim Okulları ve Psikologlar

Bugünkü konumuz Özel Eğitim Okulları... Canım ülkemin en derin kanayan yaralarından biri bu çünkü. Bu yazıda eleştireceğim noktaları işini iyi yapan Özel Eğitim okullarını tenzih ederek söyleyeceğim.
Neresinden başlamalıyım bilemiyorum. Öncelikle Özel Eğitim nedir, ne değildir oradan başlayalım. Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilgili yönetmeliğine baktığımızda, özel eğitim okullarındaki temel amacın engelli bireye temel öz bakım becerilerini kazandırmak, bağımsız yaşamalarını sağlayabilmek ve mesleki beceri kazandırmak olduğunu görüyoruz.
Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Peki ya gerçekler? Kaçınız yakınındaki özel eğitim okulundan bu amaçlara ilişkin bir destek gördü?
Bağımsız yaşamak, mesleki gelişim kazanmak şöyle dursun, temel öz bakım becerilerini bile yıllarca aynı kuruma gidilmiş olmasına rağmen kazanamayan engelli bireyler görüyoruz etrafımızda. Bu sadece engel derecesine bağlı bir durum değil malesef. Tabi ki engel derecesi çok önemli ama engel derecesiyle aynı oranda hatta daha da önemli olanı nitelikli eğitim ve ilgilenme derecesi.
Yine yönetmeliğin bize sunduğu bir diğer madde daha var ki aslında özel eğitimin sadece engelli birey ve okul arasında kurulan ilişkiyi değil, aileleri de kapsadığını gözler önüne seriyor. Yönetmeliğin bu ilgili maddesinde kısaca aile eğitimi denen bir durumdan bahsediliyor ve ailenin çocuğunun engeli hakkında bilgilendirilmesinden tutun da düzenli psikolojik destek ve okul içi etkinliklere katılımı teşvik etmeye kadar bir sürü alt başlık veriyor. Merak ediyorum, kurumlarda böyle bir aile eğitimiyle karşılaşan anne babalar oldu mu?
Peki sizce bu aile eğitiminden, engelli bireyin bağımsızlaştırma çalışmalarından görev tanımı itibariyle kim sorumlu dersiniz?
Doğru tahmin, psikolog ya da rehber öğretmen. Tam bu noktada, bir acı gerçekle daha yüz yüzeyiz. Çoğu özel eğitim okulu lisansı psikoloji veya psikolojik danışmanlık ve rehberlik olan kişileri çalıştırmak yerine daha ucuz maaş verebileceği, "işini görebilecek", yukarıda bahsettiğim konularda yetkin olmayan kişileri (felsefe,sosyoloji mezunları gibi) çalıştırıyor. Malesef psikolog ya da rehber öğretmen konumuna gelen kişiler de değil bağımsızlaştırma çalışmaları, ailelerin dahi istekleriyle ilgilenmiyor. Yaptıkları sadece imza atmak ve pano düzenlemek. Çok acı ama onlar da maaşlarını alıp gerisiyle ilgilenmemeyi tercih ediyorlar.
Çok açık ki böyle bir konu acil önlem alınması gereken ve ihmal kabul etmeyen bir konu. Devletin elbette yapması gerekenler var ama bize düşen bilinçli anne-babalar ve psikologlar olarak en azından elimizden geldiğince Özel Eğitim kurumlarını bu konuda uyarmak. Anne-babalar çocuklarını hangi okula kaydettiriyor iyice araştırmalı ve özellikle psikolog ya da rehber öğretmenlerinin yetkinliği ve okuldaki işlevleri hakkında bilgi almalı. Eğer anne babalar Özel Eğitim kurumlarında psikolog ya da rehber öğretmenlerin görev tanımlarından haberdar olurlarsa ilgili kurumun müdürünü bu konuda zorlayabilirler.
Biz psikologlara gelince... Aslında yapılacak birçok şey var. Bunlardan belki de en önemlisi eğer özel eğitim kurumlarında çalışmayı seçiyorsak bunu zorunluluktan (iş bulamamak, devlet kadrolarına atanamamak, yüksek lisansa kabul edilmemek gibi) değil, gerçekten isteyerek seçmeliyiz ve girdiğimiz kurumda iş tanımımızın farkında olarak ona göre çalışmalıyız. Eğer kurum müdürümüz işimizi yapmamıza izin vermiyor bizim sadece imza ve pano işleriyle ilgilenmemizi istiyorsa, sorumluluk alarak bunu başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere gerekli mercilere bildirmeliyiz.

İşini iyi yapan ve özel bireyler için çalışıp çabalayanlara selam olsun!

Not: Milli Eğitim Bakanlığı'nın Özel Eğitim Kurumları ile ilgili yönetmeliğini incelemek isteyenler için linki buraya koyuyorum. 

19 Temmuz 2017 Çarşamba

Sizin İlham Kaynağınız Değilim, Çok Teşekkür Ederim! (İzlemek için üstüne tıklayabilirsiniz!)

Merhaba güzel insanlar, bugün sizlere izlediğim ve çok etkilendiğim bir TED videosundan bahsedeceğim. Stella Young adında bedensel engelli tanınmış birinin bizi düşündüren konuşması bu.

Stella, engelliler hakkında konuştuklarımızın, yargılarımızın ve iyiymiş gibi düşündüğümüz sözlerin aslında ne kadar onur kırıcı ve anormal olduğundan bahsediyor. Şöyle ki, neden bizler bedensel engelli bir bireyin bir okulu bitirmesini, tuvalate kendi başına gidip gelmesini ya da öğretmen olarak derslere girmesini başarılması imkansız bir şeymiş, engelli olmak bu saydıklarımızı yapmaya engel de kişi imkansızı başarıyormuş gibi yansıtırız gündelik hayatımıza? Neden hala şaşırıyoruz bir engelli bizden yardımsız olarak işe gidip geldiğinde ya da ondan da öncesi, bir işe sahip olduğunda?

Aslında bu bir anlamda gizliden ayrımcılığı da besleyen ve olumsuz önyargılarımızı sağlamlaştıran bir bakış açısı. Engelli bireylerin -ki engelli deyişimizde bile bir olumsuzluk varken- biz sözde engelsiz bireyler gibi hayatlarını sürdürmelerinde şaşılacak ne var? Hani asıl engel düşüncelerimizdeydi? Ama biz engellilerin her gündelik hayat yeteneklerini bir mucize ya da başarı gibi adlandırmaya, düşünmeye ve yansıtmaya devam ettiğimizde, engellilere toplumsal bakış olan "bağımsız olarak yaşayamama" düşüncesini daha da sağlamlaştırmış olacağız.

Gelin, bugünden ve Stella'nın konuşmasından sonra bakış açımızda bir değişiklik yapalım ve engellilere olan "merhamet" duygumuzdan vazgeçelim.

Not: Aranızda farklı düşünenler varsa lütfen yorum yapmaktan ya da bana ulaşmaktan çekinmeyin, öneri ve yorumlarınızı merakla bekliyorum.

26 Şubat 2017 Pazar

"Engelli Çocuk ve Ailelerine Destek Merkezi" kısaca EÇADEM'le tanışma hikayemden bahsedeceğim bu yazıda. Ama önce EÇADEM nedir, kimlerle ilgilenir ondan bahsedeyim istiyorum. EÇADEM öncelikli olarak engelli çocuk annelerinin günlük de olsa bakım yüklerini hafifletmek amacıyla, Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu öğretim üyelerinin projesi olarak ortaya çıkmış, Sarıyer Belediyesi ve İstanbul Kalkınma Ajansı ortaklığında kurulmuştur. Projenin ilerleyen zamanlarında sadece annelerin bakım yüklerini azaltmakla kalmamış, annelere psikolojik destek sağlamanın yanı sıra çocukların da psikososyal gelişimlerini sağlamaya başlamıştır.
Ben ise staj yapmak vesilesiyle tanıştım ve dört dönemdir ayrılamıyorum çünkü gerek uygulama alanında bana kattıkları gerekse yanlarındayken çocuklardan aldığım yüksek enerji bunun sebebi :) . EÇADEM'i engellilerle ilgili diğer kurumlardan (özel eğitim merkezleri vb.) ayıran en önemli özelliğin çocukların sosyalleşmesine olanaklar sunması ve ortam yaratması diyebilirim. Birbirleri içinde ve toplumun geri kalan kısmıyla sosyalleşmelerinin en önemli ve faydalı sonucunu ise zihinsel ve sosyal durumlarındaki gözle görülür iyileşme olduğunu düşünüyorum. Çünkü benim gözlemlerimden yola çıkacak olursak, örneğin, staja başladığımda içine kapanık ve arkadaşlarıyla fazla iletişim kurmayan hafif düzey zihinsel engelli bir çocuğun yaklaşık üç ay içerisinde arkadaşlarıyla iletişiminde artışı (oyunlara davet etmek, birlikte aktivitelere katılmak gibi) gördüm. Bu sadece tek bir örnek ve kurumda birçok çocukta bunu gözlemleyebiliyorum.
Umarım ki EÇADEM gibi projeler artar ve daha fazla uygulama alanına sahip olur.
Özellikle engelli bireylerin topluma rehabilitasyonu konusunda daha çok yol kat etmemiz gerekiyor.

Not: EÇADEM'le ilgili daha ayrıntılı bilgi için EÇADEM Facebook Sayfası
EÇADEM İnternet Sayfası

11 Ocak 2017 Çarşamba

Bir Gülümseme Dünyamızı Değiştirir


Bir gülümseme gerçekten dünyamızı değiştirir mi? Bu videoyu izlemeden, Eçadem'le tanışmadan önce(tanışma hikayemi bir sonraki yazıda anlatacağım) ben de bu konuda pek emin değildim. Eğer videoyu izlediyseniz neden bahsettiğimi az çok anlarsınız. Diyorum ki artık kimse kimseye tebessüm etmiyor malesef. Herkesin bir derdi, yetiştirmesi gereken bir işi, ödemesi gereken borcu, tamamlanması gereken görevleri var. Ama kimsenin birbirine selam vermeye dahi vakti yok. Öyle ya bir de "Selam verse borçlu çıkar" çünkü. Bu videoyu izledikten sonra insan bir süre sessizce düşünüyor. Aslında üzerine düşünülmesi gereken o kadar çok konu var ki... 
Benim için bu konuların en başında engelliler ve onların yaşadıkları geliyor. Engellileri, engel türü ister zihinsel olsun ister bedensel olsun nasıl da sosyal hayattan dışladığımız geliyor. Aslında onların tek beklediği içten bir gülüş. Aslında bu gülüş sadece onlar için değil kendimiz için de yapmamız gereken bir şey. Onları anlamalıyız, değer vermeliyiz. Ama biz de bir engelli adayıyız diye değil. Bu çok yanlış bir yaklaşım. Şaşırdınız mı? Bugüne kadar hep böyle öğretildi değil mi? Engellilere iyi davranmalıyız çünkü biz de engelli adayıyız, sözü bir kalıp oldu hayatımıza yerleşti. Ama birini anlayabilmek için bu durumun bizim başımıza gelme ihtimali üzerinden hareket etmek çok bencilce bir yaklaşım olur. Çünkü bu bizi iyi ki ben böyle değilim diyerek şükretmeye de iter. Böylece kendimizi sebepsiz yere üstün görmüş oluruz. Karşımızdakine de gerçekten anladığımız için ona acıdığımız için hak vermiş, derdini dinlemiş oluruz. İşte bu durum özellikle söz konusu engelli bireyler olduğu zaman daha çok gün yüzüne çıkıyor. Oysa gerçekten anlayabilsek, gerçekten hissedebilsek ne yaşadıklarını günümüzdeki engelliler ile ilgili sorunlar büyük miktarda azalacak belki de. Onları gerçekten anladıktan sonra bu eski konuşmalarımıza bakarak utanacağız. Henüz onları anlama konusunda bile bu kadar aşağı durumlardayken çözüm nasıl üretebiliriz ki? Bu konu üzerinde herkesin kendi şapkasını önüne alarak düşünmesini çok isterim. Bu videonun da buna bir vesile olabileceğini düşünüyorum. 
Bakalım bir gülümse dünyamızı değiştirmeye, bu konular üzerine düşünmeye yetebilecek mi?

Bir sonraki yazılarda buluşmak üzere...